
Bu pastanın aslı çikolatalı değildi. Açık renk pastalarla aram iyi olmadığı için, tarifteki un miktarını biraz azaltıp yerine kakao ekleyerek yavaş yavaş çikolatalı hale getirdim. Aşağıda asıl tarifi bulacaksınız ama siz de benim gibi koyu renk hazırlamak isterseniz, unu 2-3 çorba kaşığı azaltıp yerine aynı miktarda kakao ilave edin. Keki tamamen yağsız olduğu için, enine kestiğiniz parçaları meyve suyu ile iyice ıslatmanız gerekiyor, aksi halde tadı size kuru gelebilir. Kreması için sevdiğiniz herhangi bir pasta kremasını pişirebilir veya benim hamurun yağsızlığına dayanarak yaptığım gibi; 1 poşet krem şantiyi çırparak suçluluk duymadan krema niyetine kullanabilirsiniz:-) Aynı hamuru temel alarak değişik meyve ve kremalarla farklı görüntü ve tadı olan pastalar hazırlamak mümkün.
- 4 yumurta (oda ısısında)
- 150 gr şeker
- 100 gr un
- 50 gr nişasta
- 1 paket vanilya
- 1 çay kaşığı kabartma tozu
- 1 poşet krem şanti
- 1 su bardağı soğuk süt
- 100gr eritilmiş bitter çikolata
Tarifin orijinalinde üst glasürü için 150gr sütsüz çikolata, 50 gr margarin ile eritilip pastanın üzerine dökülmüş ama ben bunu hiç kullanmadım.
Fırınınızı 175-180 dereceye ayarlayın. Oda ısısındaki yumurtaların sarı ve beyazlarını ayırın. Beyazlara asla sarı karışmamasına dikkat edin. Mikserinizin çırpıcı uçları henüz temizken, bir fiske tuz ilave ettiğiniz yumurta aklarını, dar ve derin bir karıştırma kabında kar haline getirin. Yavaş hızda başlayıp yaklaşık 4-5 dakika yüksek hızda çırpmanız gerekiyor. Kabı ters çevirdiğinizde akmıyorsa tamamdır.
Akları bir kenara alın. Yumurta sarılarına 4-5 çorba kaşığı soğuk su ve 150 gr şekeri ilave edin. Mikserle yüksek devirde en az 5 dakika çırpın. Bu kısım beyazları çırpmaktan daha sıkıcı ama sarıların rengi açılıp kıvamı koyulaşana kadar devam etmelisiniz. İyi çırpılmış yumurta sarıları kekin kabarmasına çok yardımcı oluyor. Boza kıvamına gelen yumurta sarılarına vanilya, nişasta, kabartma tozu ve un (ve istenirse kakao) ilave edip tekrar çırpın.


Yumurta aklarının üçte birini sarıların olduğu kaba alıp iyice karıştırın. Bu işlem hamurun kıvamını yumuşatacak ve kalan akların sönmeden karışmasını kolaylaştıracak. Akların geri kalanını da ilave edip, hep aynı yönde karıştırarak sarılara yedirin. Tamamen karışması gerekmiyor, bazı beyaz topaklar kalabilir. Tabanına yağlı kağıt koyduğunuz 24 veya 26 santimlik kelepçeli kalıbınıza dökün. 25-30 dakika kadar fırınlayın. Üstü kuru ve biraz bastırmanıza dayanıyorsa pişmiştir.
Kekinizi fırından alıp 5 dakika bekletin ve kalıbın kenar kısımlarını çıkarın. Pastayı kağıdıyla birlikte tel ızgara üzerine alıp soğutun. Bu arada arzu ettiğiniz kremayı hazırlayabilirsiniz. Dilerseniz benim yaptığım gibi krem şantiyi çırpabilir, içine 100gr eritilmiş bitter çikolata ilave edip buzdolabında bekletebilirsiniz. Soğuyan keki kağıdından ayırıp dikkatlice ikiye (eğer iyi kabardıysa üçe bölünebiliyor) bölün. Her bir katı meyve suyu ile iyice ıslatın. Özellikle kenar kısımları unutmayın. İyi ıslatmazsanız kuru dokulu bir pasta elde edersiniz. Toplam bir su bardağı kadar meyve suyu kullanmanız gerekebilir. Eğer çikolatalı yapıyorsanız kremanızı kekin arasına ve üzerine sürüp çekilmiş şamfıstığı ile süsleyin. Eğer meyveli yapıyorsanız, araya süreceğiniz kremanın üzerine çilek, vişne vb meyveleri dizebilirsiniz. Süslenmesi biten pastanızı buzdolabından 5-6 saat veya daha iyisi 1 gece bekletmenizi tavsiye ederim. Krema ve kek bütünleşiyor ve hoş bir lezzet ortaya çıkıyor.
Limonata

Sıcak yaz günlerinin vazgeçilmez içeceği limonata, bu pasta için de iyi bir eşlikçi. Özellikle çocuk ve gençlerin gazlı içecekleri çok fazla tükettikleri bir gerçek. Onlara evde hazırlayacağınız bu limonatayı, soda veya su ile karıştırıp bir alternatif olarak sunabilirsiniz. Aslında bütün yapacağınız bir limon konsantresi hazırlayıp bunu buz ve nane yaprakları eşliğinde bardaklara paylaştırıp, üzerine soğuk su veya soda eklemek.
Kullanacağınız limon başına 100gr toz şeker hesaplayın. Ben 5 limona 400gr şeker ilave etmeyi yeterli buluyorum. Limonları sabunla güzelce yıkayıp her türlü ilaç kalıntısından arındırdıktan sonra (isterseniz kabuklarını rendeleyip kekler için kullanabilirsiniz) kesme tahtanızın üzerinde birer santimlik parçalara bölün. Tercihan cam bir kaba alıp üzerine şekeri ilave edin ve karıştırın. Üzerini örtüp oda sıcaklığında bir gece bekletin. Arada aklınıza gelirse karıştırabilirsiniz ama şart değil. Ertesi gün şekerin eriyip limon suyu ile bütünleştiğini göreceksiniz. Benim limonlarım biraz iri doğranmış olduğu halde şeker kolaylıkla eridi.


Elinizdeki bu karışımı ince bir tülbentten geçirin. Limon dilimlerini tülbentin içinde güzelce sıkıştırarak bütün sularının çıkmasını sağlayın. Aşağıda gördüğünüz fotoğraftaki gibi bir limon konsantresi elde edeceksiniz. Temiz bir şişeye koyup buzdolabına kaldıracağınız bu konsantre uzun süre dayanıyor. Canınız limonata istediğinde bardağınıza buz ve bir parmak limon konsantresi ilave edip üzerini suyla tamamlayın. Tatlı sevenler daha fazla ilave edebilirler. Soda eklemenizi de tavsiye ederim. Afiyet olsun:-)


Sıcaktan şikayet ediyorum ama yine de fırınımı kullanmaktan geri durmuyorum. Ne var bunda demeyin; fırının sıcağı Atina'nın sıcağıyla birleşince bırakın 12m2lik mutfağı, evin diğer bölümleri de dayanılmaz oluyor. Kızartması makbul olan balıkları bile fırında yapmak istediğim için; iş yine başa düştü. Tek çeşit yemek yapsam yine iyi; hazır fırını yakmışken bir-iki sebze közlemek veya haftalık ekmeği pişirmek gibi işlere de giriştiğim için, küresel ısınmaya katkıda bulunacak kadar çok kullanıyorum fırınımı.
Son olarak melanurya pişirdim ve bu balığın türkçe kaynaklarda da aynı isimle geçtiğini gördüm. Yine de belki bazı yerel isimleri vardır. Satıcı fırında pişireceğimi öğrenince bana biraz iricelerinden verdi ama yine de bir kişi ancak 2 tanesiyle doyar. Ankara'da (ve muhtemelen Türkiye genelinde) alıştığım, balığı salata ve ekmek eşliğinde ana yemek olarak tüketme tarzı burada pek görülmüyor. Balık, ekseri kızartılmış ya da fırında pişirilmiş patates veya pilav yanında servis ediliyor. Salata tabii var ama bu ek yemekler bence insanın balık yemekten zevk almasını engelliyor ve tabii sofradan çok daha ağır kalkmanıza sebep oluyor. Eğer misafire filan servis edilmeyecekse ben yine bildiğim usulde, tek başına ana yemek olarak hazırlıyorum balığı ve yeşil salatanın yanısıra bir çeşit salata daha yapmaya çalışıyorum. Böylece ne kadar yersek yiyelim hafif oluyor. Bir de özellikle büyük balıklar sofraya temizlenmiş olarak ve mutlaka sos ilavesiyle geliyor. Bu sosun içeriğinde sadece limon suyu+kekik+zeytinyağı olabilir veya yukarıda resmini gördüğünüz daha kıvamlı bir sos hazırlayabilirsiniz.

Portobello mantarlarını bu şekilde salata yapmaya çok alıştım. Eğer isterseniz, fırında közlerken dilimlenmiş soğan halkaları veya kırmızı biberleri de beraberinde pişirebilir ve rengarenk bir salata yapabilirsiniz. Eğer çapı geniş olanlarından bulabilirseniz, bütün haliyle közlenmiş olarak, yuvarlak sandviç ekmeklerinin içinde sunmayı deneyin. Biraz hardal ve pesto sosu ilavesiyle, ve tabii ki bir dilim peynirle birlikte enfes bir ev yapımı vejetaryen burger elde edebilirsiniz. Portobello bulamazsanız kestane mantarı veya normal beyaz kültür mantarlarını kullanabilirsiniz. Yalnız kültür mantarları daha uzun sürede pişiyor ve kurumamaları için üzerlerini biraz yağlamak gerekiyor.


- Kişi başı iki adet melanurya
- 1 adet kuru soğan
- 2 adet limon
- kekik veya biberiye dalları
- zeytinyağı
- tepside kalan balık suyu+zeytinyağı karışımı
- 1 limon
- tuz-karabiber
- bolca taze veya kuru kekik
- 1 çay kaşığı hardal
- (arzuya bağlı) 2-3 çorba kaşığı mayonez
- yarım kilo portobello mantarı
- 1 adet limon
- kekik veya biberiye
- balsamik sirke veya nar ekşisi
- zeytinyağı
Salata için, mantarlarınızı çabucak sudan geçirip kağıt havluyla nemini alın. Yemekle ilgili hemen her kaynakta mantarların asla yıkanmaması gerektiği belirtilir ama toprağa bu kadar yakın yetişen bir yiyeceğin, sadece kağıt havluyla silinmesi beni tatmin etmediği için yine de su altında hızlıca yıkıyorum. Portobellonun iç kısmındaki siyahlıkların ayıklanması gerekiyor. Tadını değiştirmese de, özellikle sote yapıldığında yemeği tamamen siyahlaştırdığı için bunları ayıklamanızda yarar var. Bu işlemi bir çay kaşığıyla veya, eğer varsa sebzelerden top şeklinde parçalar çıkarmaya yarayan resimdeki aletle yapabilirsiniz. Sadece üstten hafifçe kazıyarak çalışın, mantarlar örselenmesin. Temizlenen mantarları hafifçe yağlanmış veya yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine koyup, çukur kısımlarına tuz ekin ve birer dal taze veya kuru kekik yerleştirin. Balıkları çıkardıktan sonra hazır kızgın fırına verin.


Portobello diğer mantarlara göre daha çabuk pişiyor. 15-20 dakika sonra çukur kısımlarında su toplandığında ters çevirip diğer yüzünüde biraz fırınlayın. Yumuşadıklarına kanaat getirdiğinizde çıkarıp kesme tahtasına alın. Enlemesine dilimleyip üzerlerine 1 limonun suyunu gezdirin. İnce doğranmış maydanoz, taze çekilmiş karabiber ve arzu ettiğiniz miktarda balzamik sirke veya nar ekşisi gezdirip ılık olarak servis yapın. Afiyet olsun...

Bu günlerde marketlerde kolayca bulunan kabak çiçeklerini bu defalık kızartarak kullandım. Niyetim çok sevilen dolmasını yapmaktı ama artık başka sefere. Kabak çiçekleri çok narin oldukları için sabahın erken saatlerinde, daha üzerlerine güneş düşmeden toplanıyorlar. Aynı şekilde taliplisi çok olduğu için markete de erken gidip almak gerekiyor. Benim bu seferlik bulduklarım dolma yapamayacak kadar az sayıda olduğundan kızartmaya karar verdim. Burada bu işlemi ekseri un-bira (veya soda) ve yumurta karışımından hazırlanan akışkan bir hamura buladıktan sonra yapıyorlar. Ben sadece yumurta ve mısır ununa bulayarak kızarttım ve o sevmediğim garip görünüşlü hamur uzantılarından kurtuldum:-)
- yıkanıp kurulanmış kabak çiçekleri
- mısır unu
- 1-2 yumurta
- beyaz peynir
- kızartmak için yağ

Peynirden düzgünce dilimler kesin. Yumurtayı çırpın, mısır ununu genişçe bir kaseye alıp tuz ve dilerseniz karabiber ilave edin. Her bir çiçeğin içine bir dilim peynir yerleştirip yaprakları kapatın. Bu şekilde yumurtaya ve mısır ununa bulayın. Yumurta ve un yaprakları birbirine yapıştırıp peynirin kızarırken dışarı akmasını önleyecektir. Eğer vaktiniz varsa çiçekleri hazırladıktan sonra buzdolabında yarım saat bekleterek yaprakların yapışmasını garantiye alabilirsiniz. Çok derin yağda kızarmalarına gerek yok, çevirerek altın rengi almalarını sağladıktan sonra, sıcak veya ılık olarak ve tercihan yoğurtla servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun.

Bu akdeniz mezesini, yapılışını sevgili Hanife'den öğrendiğim enfes bir beytinin yanında yedik. Tarifini burada bulabilirsiniz. Benim yaptığım tek değişiklik dilimleri dikine yerleştirmek oldu. Sarımsaklı ve naneli yoğurtla çok iyi gidiyor. Benim gibi yurtdışında yaşayıp bu güzel lezzetlerden mahrum kalanlar için tortilla ile beyti hazırlamak müthiş iyi bir fikir, Hanife'ye tekrar teşekkürler.
Salata olarak, yaz başından başlayarak çok severek tükettiğimiz ve burada "tuzlu ot" olarak çevirebileceğim bir isimle satılan; tuz ilave edilmeden haşlanarak yapılan salatamız vardı. Deniz börülcesine benziyor ama onun gibi boğumlu dalları yok, daha ziyade iğne gibi sivri yaprakları olan bir bitki. Tıpkı deniz börülcesi gibi sert kısımları sıyırılarak ayıklanıyor ve limon-zeytinyağı ilavesiyle müthiş bir salata oluyor. Türkçe ismi konusunda hata yapmak istemediğim için bilen arkadaşlara danışmaya karar verdim. Sevgili Tijen başta olmak üzere yardımlarınızı rica ediyorum. Beyti ve salatamızın haşlanmadan önceki halinin fotoğrafı aşağıda, şimdiden teşekkürler...


***Yorumlarıyla yardımcı olan bütün arkadaşlara teşekkürler. Otumuzun adı "deniz fasulyesi" olarak onaylanmıştır:-)

Merhabalar hepinize! Son yazdığım tariften bu yana bir koşuşturma içindeydim. Atina'ya geri döndüm, kışlıkları kaldırıp yazlıkları çıkardım ve bunu tam da zamanında yaptım zira dün termometre 33 dereceyi gösterdi; maalesef bu hafta içinde daha da yükseleceği söyleniyor. Biraz erken gelen sıcaklar bizi de hazırlıksız yakaladı. Bütün yaz mevsimini klima bağımlısı olarak geçirdiğimiz için, makinenin gereken servis ve bakımını yaptırmak için sıraya girmemiz gerekti. Buzdolabına daha fazla miktarda buz ve içecek konuldu ve tabii günlük su tüketimi de ani artış gösterdi. Döndüğümden beri tabii hemen hergün yemek pişirdim ama tarif yazmaya fırsatım olmadı. Önümüzdeki günlerde birikenleri yayınlamaya çalışacağım.
Sıcaklar başıma vurmadan önceki son fırın yemeğim ağır ateşte pişmeye bıraktığım dana pirzolaydı. Kemikli olduğu için bu tür ete burada pirzola deniyor ama eğer yanlışım yoksa bizde kemiksiz ve kontrfile adıyla satılıyor. Genellikle etlerin yumuşak olup olmayacağı endişesi taşırım ve mümkün mertebe, bütün olarak pişecek olanları marine etmeye çalışırım. Bu seferki et kalın olmasına rağmen marine etmeyi gerektirmedi. Bunda kasabımızın iyiliğinin de payı var ama fırında düşük ısıda uzun süre tutmayı deneyerek etin bütün hücre yapısını alt üst ettiğimi söyleyebilirim:-) Pişme süresinin sonunda kemikler etten ayrılmış ve et son derece yumuşak ve lezzetli olmuştu.
İçinizde mutlaka bilenler ve hali hazırda bu tarzda yapanlar vardı. Benim için yeni bir pişirme tarzı olduğu için yer vermeyi uygun buldum. Değişik fikirleri olan arkadaşların da yorumlarını beklerim
- 2 dilim kontrfile (yaklaşık 1.5 cm kalınlıkta)
- 1 irice kuru soğan
- 1 iri havuç
- 250 gr mantar
- 7-8 iri diş sarımsak
- biberiye veya diğer kokulu otlar


Fırınınızı 220 dereceye getirin. Ön hazırlık olarak soğanları ve havucu halkalar halinde dilimleyin. Sarımsakları ayıklayın. Ben borcam güveci kullandım ama siz metal veya toprak güveç kullanabilirsiniz, yeter ki kapağı iyi kapansın. Güvecin tabanını yağlayıp soğan ve havuçları rastgele yerleştirin. Sarımsakları ve parçalara ayırdığınız biberiye dalını aralara serpiştirin. Bu karışım bir nevi yatak vazifesi görüyor, ete hem aroma kazandırıyor hem de yapışmasını önlüyor. Bu işlemden sonra, etleri güzelce yıkayın ve mutlaka kağıt havluyla kurulayın. Eğer suları damlayacak şekilde kızgın tavaya koyarsanız, hem yağ sıçratır hem de dışında o istediğimiz çıtır tabaka oluşmaz. Ben tavaya bu seferlik tereyağı ve zeytinyağı karışımı koydum. Normalde tereyağı kullanmamaya çalışırım ama ete verdiği aroma buna değiyor. Dilimleri önce tuzlayıp biberleyin sonra birer birer tavaya yatırıp, az yağda her iki yüzü kızarıncaya kadar soteleyin. Çatal veya herhangi başka bir delici mutfak gereci kullanmayın, etlerinizi maşa kullanarak çevirin. Kızaran dilimleri güvece yatırın ve üzerlerine yine biberiye yaprakları koyun. Benim güvecim yeterince geniş olmadığı için dilimler üst üste bindiler ama bunun bir sakıncası yok. Yıkayıp dörde böldüğünüz mantarları da en üste yerleştirdikten sonra, tavada kalan yağı güvece ilave edin. Eğer etleriniz benimkiler gibi çok yağsızsa bir parça daha zeytinyağı ilave etmenizi öneririm. Su koymaya gerek yok; hem sebzeler hem mantarlar yeterli su salıyorlar.
Güvecin kapağını kapatıp kızgın fırına yerleştirin. Yaklaşık 20-25 dakika içinde sebzelerden salınan su kaynar hale gelecektir. Suyun fokurdadığını gördüğünüz anda fırın ısısını 130 dereceye düşürüp etin cinsine göre 2 saat veya biraz daha fazla süre pişmeye bırakın. Bu süre zarfında güvecin kapağını açmayın, etleri alt üst etmeniz de gerekmiyor. Ben cam güveç avantajını kullanıp su seviyesini kontrol edebildim ama su ilavesi gerektirmek bir yana; pişme süresinin son 15 dakikasında güveci açıp, biriken suyu uçurmak bile gerekiyor. Programlanabilen fırınları icat eden vatandaşı saygıyla andıktan sonra gönül rahatlığıyla mutfaktan çıkabilirsiniz. Afiyet olsun:-)


Uzun bir aradan sonra hepinize merhaba. Yokluğumda yorum bırakan, e-mail yollayan ve sağlığımla yakından ilgilenip destek olan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Gerçekten de herşeyin başı sağlık; bütün hemcinslerime kendilerine daha fazla dikkat etmelerini ve kontrollerini asla aksatmamalarını bir kez de ben hatırlatmak istiyorum. Geçen tatsız günlerin en güzel tarafı Ankara'da ailemle birlikte olmak ve tabii ki vatanımda bulunmamın getirdiği moral takviyesinden doyasıya faydalanmak oldu. Bunca zamandır özlediğim Ankara simitlerinden de az yemedim:-)
Musakka hepimizin bilip yaptığı bir tarif ama genellikle tencere yemeği olarak yapılıyor. Ege'nin iki kıyısındaki halklar her ne kadar musakkanın kime ait olduğu konusunda birbirlerini yeseler de, maalesef ne onlara ne de bize ait bir yemek. Kökeni İran'a ve hatta daha doğusundaki ülkelere dayanıyor, zaten ismi de farsçadan gelme. Evlendikten sonra öğrenip yapmaya başladığım bu beşamel soslu versiyonunu sizlerle paylaşmak istedim. Fırında pişirmek biraz daha zahmetli olsa da sunum açısından tenceredekine epeyce fark atıyor. Tabii asıl tarifte sebzeler kızartılıyor ama ben patlıcanları asla kızartmıyorum, eğer vaktim varsa dilimleyip fırında yumuşattıktan sonra kullanıyor veya sadece hafifçe haşlayıp süzdürüyorum. Şimdiye kadar yiyip de haşlanmış olduğunu anlayan çıkmadı:-) Bazen de kıymalı iç yerine ufak doğranmış mantarla iç hazırlıyorum, vejetaryen arkadaşlar belki bu şekilde deneyebilirler. Aşağıdaki tarif büyük kare borcama tam geliyor ve 6-8 kişi için yeterli.
- 4 irice patlıcan
- 4 orta boy patates
- yarım kilo kıyma (veya istenirse mantar)
- 3-4 sivri biber
- 2 büyük domates
- 1 büyük kuru soğan
- yarım demet maydanoz
- tuz,karabiber, kırmızı biber ve illaki yeni bahar
- sızma zeytinyağı
beşamel sos için
- 2.5 su bardağı süt
- 3 tepeleme çorba kaşığı un
- 3 çorba kaşığı zeytinyağı
- muskat rendesi, tuz, karabiber
Eğer kıyma yerine mantar kullandıysanız , kavurma işlemi ve ilave edilen sebzeler tamamiyle aynı. Mantarı dilimlemek yerine mutfak robotunda çekip kıymaya çok yakın bir görüntü de elde edebilirsiniz. Dizme işlemine geçmeden beşamel sosu da hazırlayın. Unu yağın içinde biraz sarartıp sütü ilave edin ve tel çırpıcıyla sürekli karıştırarak kaynatın. Baharatlarını ilave ettikten sonra 1-2 dakika daha koyulaştırıp ateşten alın. Musakkanın üzerinde kalınca bir tabaka oluşturması için kıvamının koyuca olması gerekiyor. Burada bu tür üstlük oluşturacak beşamel soslara, soğuduktan sonra 1 veya 2 yumurta ilave edilip tekrar çırpılıyor ve fırında daha kolay kızaran yoğun bir sos elde ediliyor. Ben şahsen fazla yumurta kullanmak istemediğim için tercih etmiyorum.


Dizme işlemi için, fırın tepsinizin altını hafifçe yağlayıp öncelikle haşladığınız patatesleri sıralayın. Genellikle kıymanın tuzu yeterli olur ama isterseniz üzerlerine biraz tuz serpebilirsiniz. Üzerine bir sıra patlıcan dizdikten sonra kıymanın yarısını ilave edip yayın. Kıymanın üzerine kalan patlıcan dilimlerini boşluk kalmayacak şekilde sıraladıktan sonra kalan kıymayı ilave edin. Üzerini güzelce düzeltip beşamel sosu dökün ve tepsinin tüm üst yüzeyine yayın. 200 dereceye ısıttığınız fırında 35-40 dakika veya beşamelin üzeri iyice kızarıncaya kadar pişirin. Servis yapmadan önce tepside en az yarım saat bekletmenizi tavsiye ederim. Zira düzgün dilimler çıkarabilmek için musakkanın kendini iyice çekmesi gerekiyor. Bu yemek burada soğuk olarak da çok seviliyor, adeta lazanya görünümünde olduğu ve soğudukça kalıp gibi bir hal aldığı için dolaptan çıkan dilimler büyük bir iştahla yeniyor. Bense zeytinyağlı yemekleri bile soğuk yemeyi sevmediğimden her seferinde ısıtarak tüketiyorum. Kalan dilimler dondurucuda saklanabiliyor ve acilen yemek hazırlamanız gerektiğinde iyi birer kurtarıcı oluyor. Denemek isteyen arkadaşlara şimdiden kolay gelsin, afiyet olsun:-)
