Öncelikle patlıcanları yıkayıp alacalı soydum. Yarım santim kalınlığında uzunlamasına dilimleyip, acısının gitmesi için bol tuz ilavesiyle süzgeçte beklettim. Kabakların da dışını tırtırlı soyma aletiyle hafifçe kazıyıp onları da dilimledim. Acısı çıkan patlıcanları sudan geçirip kağıt havlu ile kuruladıktan sonra, yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizdim. Dilimlerin her iki yüzüne fırça yardımı ile sarımsak ve biberiye ile aromalandırılmış zeytinyağı sürdüm. Biraz da iri deniz tuzu serpip, önceden ısıttığım 220 derecedeki fırına koydum. İlk 20 dakika sonrasında tepsiyi dışarı alıp dilimleri birer birer ters yüz ettim ve ısıyı 200'e düşürüp tekrar 20 dakika daha fırınladım.
Pişen patlıcanları bir tabağa alıp, aynı tepside, bu sefer kabak dilimlerini aynı şekilde fırınladım. Soğuyan közlenmiş sebzeleri katlar halinde cam bir kavanoza sıraladım. Katların arasına sarımsak dilimleri ve defne yaprağı koydum. Karabiber taneleri, hardal tohumu, aromatik otlar ve daha aklıma gelmeyen, lezzet vereceğini düşündüğünüz herşey bu marinada ilave edilebilir. Sıkıca yerleştirdiğim sebzelerin üzerine zeytinyağı ilave ettim, çatalın sapı yardımıyla kavanozda kalan hava kabarcıklarını boşaltıp, işlemi tamamlamış oldum. Kavanozu sıkıca kapalı olarak buzdolabında saklıyorum ve hazırladığım sandviçlerin içinde, ya da garnitür olarak yemeklerin yanında servis yapıyorum. Közlenmiş sebze ve sarımsağın uyumu gerçekten müthiş.
Bir de yoğurtlu mezemiz var bugün. Her ne kadar yapılışı cacığı andırsa da , tat olarak çok farklı. Öncelikle irice salatalıklar alıp dışlarını tırtıklı kazıma aletiyle temizliyoruz, veya kabuğun bir kısmını şeritler halinde soyarak çıkarabilirsiniz. Birazı kalırsa daha hoş bir rengi oluyor. Sonra boyuna ikiye ayırdığımız salatalıkların çekirdek kısımlarını oyarak çıkartıyoruz. Yarım santimden biraz ince dilimleyip süzgece alıyor ve üzerlerine bolca tuz serpiyoruz. Burada amaç içlerindeki suyu salmalarını sağlamak. Süzgeçte 15-20 dakika bekleyen salatalıkları hafifçe sudan geçirip tuzdan arındırdıktan sonra kağıt havlu yardımıyla iyice kuruluyoruz. Karıştıracağımız kaba alıp üzerine çok ince çenttiğimiz kuru soğanı ilave ediyoruz. İki irice salatalığa ceviz büyüklüğünde bir soğan yeterli oluyor. Siz damak tadınıza uyarlayabilirsiniz.
Üzerine bolca kıyılmış dereotu, 1 tatlı kaşığı kadar toz şeker (yanlış okumadınız), ve 1 çorba kaşığı kadar beyaz üzüm sirkesi , biraz zeytinyağı ekliyoruz. Aslında tarifte mayonez de var ama ben kullanmıyorum. Süzme yoğurt ve zeytinyağı zaten gereken kıvamı veriyor. Karıştırma kabına en son süzme yoğurdu ilave edip harmanlıyoruz. Tuzunu kontrol ettikten sonra gerekirse ilave ediyoruz, karabiber de ekliyorum ben laf aramızda. Daha keskin bir tat arzu edenler sirke miktarını artırabilirler. Burada ekseri cacığa da sirke ilave edildiği için ben verdiği tada alışkınım, siz de deneyin, yakıştığını göreceksiniz. Afiyet olsun.
Efendim, yukarıda gördükleriniz köydeki bahçeden özene bezene topladığım irili ufaklı enginar mahsulümüz. Enginar her yıl kökten yeni sürgünler veriyor ve geçen yıl bu sürgünleri seyreltmediğimiz için maalesef bu yıl hasat pek bereketli olmadı. Yine de gübresiz ve hiç bakılmamış halleriyle bu kadar ürün vermeleri bile bana yeter. Ufak boyları salatada, büyükleri ise sevgili Mine'nin Hülya Hanım 'ın tarifiyle yaptığı gibi enginarlı pilavda kullandım. Yine köyden eşimin dayısının bahçesinden gelen iç baklaları da ekledim. Çok lezzetli bir yemek oldu.
Bu arada markette bulup aldığım yabani enginarların da fotoğrafını aşağıya ekledim. Yaprak uçlarındaki sivri dikenler haricinde, tat ve görünüm açısından diğer enginardan bir farkı yok. Sadece ayıklarken dikkatli olmak lazım.
Sevgili Mine , burada değişik tarifler duyup duymadığımı sormuştu. Şaşılacak şekilde, sadece zeytinyağlısı yapılıyor burada. Ona da "İstanbul usulü" diyorlar zaten. Etli ya da kıymalı pişirildiğini; dolma ya da tazelerinden kızartma yapıldığını hiç görmedim. Sanırım enginarla en fazla yemek çeşidini İtalyanlar ve biz Türkler yapıyoruz.
Gelelim uzun süredir cevaplayamadığım 3X3 oyununa. Sevgili Münevver, Calimero ve Ceylan aynı anda sobelemişlerdi beni. Gerçi 3 gün içerisinde cevaplanması gerekiyormuş ama benim açımdan mümkün olmadı bu. Özür dileyerek sorularınızı aşağıda cevaplıyorum arkadaşlar. Davetiniz için tekrar teşekkürler.
- Daha önce yaşadığınız 3 şehir: Ankara, öğretmenlik yaparken kısa süre kaldığım Bolu, ve son 7 senedir Atina.
- Tatil için gittiğiniz, gördüğünüz ve önerdiğiniz 3 yer: Olympos-Antalya, Kaş ve Tyrol-Avusturya
- Yaşamak istediğiniz 3 şehir: Ankara tabii ki benim favori şehrim. Küçük ve sakin beldelerde geçici süre kalmak isteyebilirim ama sürekli yaşamak için yine Ankara'yı seçerdim.
- Şu andaki mesleğiniz nedir: şu anda eşime eczanede yardımcı olmak dışında çalışmıyorum. Ama nereyi bitirdin derseniz: turizm işletme mezunuyum
- Dünyaya yeniden gelseydiniz hangi mesleği yapmak isterdiniz: Belgesel fotoğrafçısı olmak isterdim
- Kesinlikle "ben yapmazdım" dediğiniz meslek nedir: Büyük konuşmamak lazım ama bütün gün oturmayı gerektiren hiçbir işte çalışmak istemezdim.
- Yaşam felsefenizi oluşturan sözlerden biri: İşte bu zor bir soru, yaşam felsefem nedir acaba? Yaşadığım her koşula adapte olabildiğim için, herhalde yaşam felsefemin temeli "esneklik" olsa gerek.
- Bir kitaptan alınma, çok sevdiğiniz bir cümle veya paragraf: Kitaplarımın çoğunu Ankara'da bıraktığım için, yarım yamalak yazmak istemedim. Bu sorudan affımı istesem?
- Çok sevdiğiniz bir şiirin küçük bir parçası: Orhan Veli'nin tüm şiirlerini seviyorum
3 yemeği değişik arkadaşlara ithaf etmeye gelince, sanırım pek çoğumuz bu soruları hali hazırda cevapladı. Her ne kadar hepinizi daha yakından tanımak istemesem de; benim gibi vakit sıkıntısı çekenleri zor durumda bırakmak istemediğimden ,sevdiğim 3 tarifi aşağıya alacağım ve bu oyuna katılmak isteyen tüm arkadaşlara ithaf edeceğim.
Mayalı rulo pastayı tüm tatlı severlere,
Patlıcan kayığını meze severlere,
Deniz tarağı soslu spagettiyi de, tüm deniz ürünü severlere ithaf ediyorum. (Tarif sadece ingilizce blogda yayınlandı, bu sayfada da yayınlanacak...yani vakit bulabilirsem...)
Stromboli ismi, bana o ünlü volkanik dağın yanısıra Ingrid Bergman'ın oynadığı aynı adlı klasik filmi de hatırlatırdı... ta ki bu sandviç-pizza karışımı hamur işini deneyene kadar. Yanardağın olduğu bölgeye mi ait bilmiyorum ama pizza ya da calzone kadar bilinen bir yiyecek olmadığı bir gerçek. Pizzadan çok daha düşük kalorili bir seçenek olduğu için, stromboli'ye biraz haksızlık edildiğini düşünüyorum. Yapımı son derece basit, hele hamuru ekmek makinesinde hazırlarsanız daha da kolay. Tek yapmanız gereken iç malzemesini sotelenmiş, yani su bırakmayacak sebzelerden hazırlamak. Dilediğiniz içi kullanabilirsiniz: kırmızı ve yeşil biber, mantar, ıspanak yaprakları, halka kesilmiş soğanlar, ince jambon dilimleri, ufalanmış beyaz peynir, kurutulmuş domates ya da çok ince dilimlenmiş taze domates, çekirdeksiz siyah veya yeşil zeytin ve aklıma gelmeyen daha niceleri. Gördüğünüz gibi buzdolabındaki fazlalıkları değerlendirmek için bire bir:-)
Ekmek makinesinde 4 kap unla hazırlanmış hamurdan dört parça stromboli hazırlayabilirsiniz. Veya fırından alınmış hazır hamur kullanabilir; vaktiniz varsa da içine 1-2 kaşık zeytinyağı ilave edeceğiniz temel mayalı hamuru elde tutabilirsiniz. Kabaran hamuru dörde bölüp her bir parçayı merdane ile dikdörtgen şeklinde açın. Hamurunuzun kalınlığı yarım santimden biraz daha az olmalı ki, kabardığında ekmek gibi kalın olmasın, sebze katlarının arasında bağlayıcı görevi görsün.
Hamurunuz mayalanırken iç malzemesini hazırlayın. Mantarları incecik dilimleyip çok az yağda soteleyin, halka doğranmış soğanları da bütünlüklerini bozmamaya dikkat ederek aynı işlemden geçirin. Biberleri de irice dilimler halinde doğrayıp soteleyebilir veya hazır közlenmiş kırmızı biber kullanabilirsiniz. Kaşar yerine beyaz peynir kullanmanızı önereceğim. İlk denememde biraz kaşar rendesi serptiysem de, hamur oda sıcaklığına geldiğinde kaşar sertleştiği için çok da sevmedik tadını.
Açtığınız hamurun üzerine malzemeleri tek sıra halinde, birbirinin üzerine bindirmemeye çalışarak yerleştirin. Hamurun tüm yüzeyini kaplayın ama çok doldurmayın, ne de olsa en içteki hamur katlarının pişmesini zorlaştırabilir bu işlem. İç malzemesini yerleştirdikten sonra, iki kısa kenarını hafifçe içe doğru katlayıp uzun kenarından başlayarak rulo yapın. Yağlı kağıt kapladığınız fırın tepsisine hamurları (ek yerleri alta gelecek şekilde) yerleştirip, üzerlerini kağıt havlu ile örterek ikinci kez mayalanmaya bırakın. 175-180 dereceye ısıttığınız fırına sürmeden önce üzerlerine çırpılmış yumurta sürüp susam serpmeyi unutmayın. İçinde oluşacak buharı dışarıya atabilmesi için ruloları bir kaç yerinden bıçakla delebilirsiniz. Fırında 35-40 dakika tutmanız gerekiyor. İyice kızardıklarında, alt tarafının da pişip pişmediğini kontrol ederek fırından alın. Tel ızgara üzerinde soğutup, oda sıcaklığında servis yapın. İnce dilimlere kesildiğinde kalabalık misafiri doyuracak bir parti yiyeceği elde edeceksiniz.
Afiyet olsun.
Paskalya yortusu bu diyarda çok büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Hatta noelden bile daha önemli sayılıyor. 3 gün boyunca hayat neredeyse tamamıyla duruyor, evlerde büyük hazırlıklar yapılıyor, yumurtalar boyanıyor, çöreklerin yanısıra tepsi tepsi börekler ve değişik kurabiyeler pişiriliyor. Her önemli bayramda olduğu gibi insanlar köylerine, baba evlerine dönüyor. Pazar günü ise kalabalık gruplar halinde sabahın erken saatlerinden itibaren ateşler yakılıyor, kuzu veya keçi çevriliyor, kokoreç de eksik olmuyor. Eğlence gün boyu sürüyor, müzik sesi ve uzonun etkisiyle patlayan silahlar da insana "bizim kadar birbirine benzeyen başka iki millet var mıdır?" dedirtiyor. Bir sonraki gün ise, hala mahmurluğunu atamamış binlerce insan arabalarına doluşup otoyol gişelerinde ve feribot iskelelerinde uzun mu uzun kuyruklar oluşturup evlerine dönmeye çalışıyorlar. Bu bayramdan geriye kalabalık sofralar ve güzel yemeklerin yanısıra bolca yorgunluk da kalıyor tabii...
Biz de eşimin köyüne doğru yola çıkmadan önce ufak hazırlıklar yaptık. Kayınpederimin rahatsızlığı dolayısıyla öyle büyük işlere girişmedik ama paskalya çöreği bu bayramın olmazsa olmazlarından olduğu için elimdeki iki değişik tarifle iki çeşit çörek yaptım. Bana çocukluğumda pastanelerden alıp yediğim çörekleri hatırlattığı için severek yapıyorum. Birincisi burada öğrendiğim ve önceden yaptıklarıma göre daha zengin malzemeli ve tabii çok daha kalorili olan gerçek paskalya çöreği. Gerçek diyorum çünkü içerisindeki tereyağı ve yumurtalarla gerçekten pastane işi çöreklere benziyor ve tazeliğini uzun süre koruyor. Diğeri de klasik çörek hamuruna çok benzediği için merak edip denediğim ve çok memnun kaldığım, Fransızların briyoş hamuru.
Gelelim paskalya çöreği tarifine:
- 1 kilo baklavalık un+yoğurmak için bir avuç daha un
- 250 gr tereyağ (ben 200gr kullandım)
- 4 yumurta
- 1 su bardağı toz şeker (tatlı severseniz artırın)
- 1 su bardağı süt
- 1 tatlı kaşığı mahlep
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- bir çay kaşığı düvülmüş damla sakızı
- yarım çay kaşığı tuz
- 2 küp yaş maya (80gr kadar)
- arzunuza göre biraz tarçın ve portakal kabuğu rendesi ilave edebilirsiniz.
Kabaran hamuru tezgaha alıp elinizle bastırarak söndürün, üzerini tekrar örtüp bir 15 dakika kadar daha bekletin. Daha sonra istediğiniz büyüklükte (benimkinden 6 büyük çörek çıktı) parçalara ayırın. Her parçayı üçe bölüp elinizle uzatıp, baş parmak kalınlığında şeritler haline getirin. Bütün hamuru bu şekilde hazırladıktan sonra ilk üçlü parçayı örmeye başlayın. Bu şekilde hamur bir on dakika kadar daha tezgahta beklemiş oluyor, hemen tekrar kabarmaya başladığını göreceksiniz.
Ördüğünüz çörekleri yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine aralıklı olarak yerleştirin. Dilerseniz örgülerin iki ucunu birleştirip halka haline getirebilir ve resimdeki gibi ortasına bir bardak yerleştirip pişirebilirsiniz. Bardağın çevresini yağlamayı unutmayın. Çörekleri tekrar yarım saat kadar kabarmaya bırakıp, önceden ısıttığınız 180 derecedeki fırına verin. Tabii üzerlerine çırpılmış yumurta sürüp file badem veya susam serpmeyi unutmayın. 40-45 dakika arası pişirdikten sonra fırından alıp tel ızgara üzerinde soğutun. Oda sıcaklığında günlerce saklayabilirsiniz. Hafif sertleştiğinde ise, tost makinesinde hafifçe ısıtıp çok güzel bir kahvaltı ekmeği elde edebilirsiniz.
- 450 gr un
- 150 gr tereyağ (oda sıcaklığında)
- 1oo gr şeker (tatlı seviyorsanız artırın)
- 3 yumurta (ben 2 irice yumurta kullandım)
- yarım su bardağı ılık süt
- 1 paket kuru maya
- bir tatlı kaşığı tarçın
- portakal kabuğu rendesi
- yarım çay kaşığı tuz
Her iki tarif de kalorili arkadaşlar, biliyorum, ama ince kesilmiş dilimler halinde tüketilirlerse ve seyrek yapılırlarsa; kaçırılmaması gereken lezzetler. Afiyet olsun hepinize...